(Türkçesi aşağıdadır.)
The Public Resistance Platform (Açıkalan Art Collective, Kamusal Sanat Laboratuvarı, Homur Mizah
ve Karikatür Grubu, Student Collectives, ArtHack, Gündoğusu Sanat ve Düşün
Topluluğu, Red Photography, Independent Artists, Independent University
Students)
stands against the biennial’s
concept of Public Alchemy sponsored by the holdings who help the urban
transformation projects happen, such as Eczacıbaşı and Koç. The protesters wore
t-shirts that has the names of the districts under the threat of urban
transformation written on each shirt, and lay on the floor in front of the
speakers. The protesters lay blankets on themselves branded with the sponsors’
logoes, and lay quietly on the floor, the performance ended with each of the
protesters’ being carried out the rooms by the hotel security. After the panel,
the curator threatened the platform members Niyazi Selçuk and Mihriban Demircan
and asked the artist Niyazi Selçuk to erase the recordings of the performance.
When Selçuk objected each party made a complaint against the other. Written
below is the text explaining the reason behind this protest.
Istanbul is Brought to Death.
Istanbul, Out in the Market for International
Corporates and Capital Groups
The Biennial artists, designers,
curators,intellectuals;
Don’t Play Their Game, Don’t Be a Mere Instrument in
This Trickery!
The Biennial’s Support to Istanbul’s Death Penalty!
In recent years, Istanbul has become a construction yard.
Especially in the immigrant-receiving neighbourhoods, the destructions trigger
a rebellion; because they’re known to be
legal occupations under the name of gentrification projects. The deconstruction
project, the “urban transformation”, reconstructs the cities and its outskirts
as an income area for the benefits of certain capital groups, by removing the
poor from city centers and usurping the rights of sheltering.
Under
the management of AKP Goverment, there is an ideologic attack that mainly
targets the social trasformation; besides it also provides income areas to
capital groups by looting natural sources, annihilating the culture and turning
the city names to brands. The gated communities and residences which are built
upon the former quarters of the exiled poor show us this transformation is a
gentrification project. On the other hand, while natural areas, historic and
cultural buildings are usurped; malls, lux hotels, plazas are being constructed
instead.
Considering that the deconstructions will cause the asbestos
to resurface, we’ll soon face health problems reaching to terrifying ratios.The
rubbles of the demolished buildings will be used to fill the coasts and make
way to open new income areas.
Thanks to the olimpics, planning to be held in
Istanbul in 2020, the urban texture will be demolished, forestlands will be
available for housing, many neighbourhoods will be sacrificed to tourism via
urban transformation process. After that an aconomic crisis will follow.
The cities that hosted the olympic
games, Barcelona, Beijing, Seul,
Athens are the living proofs of these problems.
Outlined here by this text, the case is ironic: the 13th
Istanbul Biennial, which is organized by an Eczacıbaşı establishment -İKSV- and
sponsored by Koç Holding, has the
concept of “Public Alchemy”. It is very much clear that there is no other
function of Istanbul Biennial (organized by these two groups which are also
financiers of urban transformation) other than occupying the public areas and
legalizing the attacks of the goverment and capital groups. In this sense, when
an art event such as Biennial is financed by such capital groups, they use the the opportunity to legitimize their actions.
For the benefit of this operation, which was started by AKP
to open new income areas and interfere with the social life, The Ministry of
Environment and Urbanization made a statement: “ Whoever is against the urban
transformation, is a traitor”. We, who are named as traitors , choose to stand
against all kinds of pressures, molestations and unlawful attempts that the
government provides for us.
http://antiistanbul2013bienal.blogspot.com/
Kentsel dönüşüm yağmacıları arasında bulunan Eczacıbaşı ve Koç gibi holdinglerin, bienali “Kamusal Simya” konseptiyle düzenlemelerine karşı çıkan Kamusal Direniş Platformu (Açıkalan Sanat Kolektifi, Kamusal Sanat Laboratuvarı, ArtHack, Homur Mizah ve Karikatür Grubu, Öğrenci Kolektifleri, Gündoğusu Sanat ve Düşün Topluluğu, Red Fotoğraf, Bağımsız Sanatçılar, Bağımsız Üniversite Öğrencileri), kentsel dönüşüme uğrayan semtlerin isimlerinin yazılı olduğu tişörtler giyerek panel sırasında konuşmacıların bulunduğu alanda yere yattılar. Üzerlerine sponsorların isimlerinin bulunduğu battaniyeler örten göstericilerin sessiz eylemi, daha sonra otel güvenliğinin göstericileri karga tulumba dışarı taşımasıyla sona erdi. Panel sonrasında platform üyesi Mihriban Demircan ve Niyazi Selçuk'u tehdit eden bienal küratörü sanatçıdan kamerasındaki görüntüleri silmesi istedi. Sanatçı itiraz edince taraflar birbirinden şikayetçi oldu. Aşağıda bu eylemin yapılma nedenini açıklayan bildiri vardır.
İstanbul katlediliyor
İstanbul uluslararası sermayeye pazarlanıyor
Tüm bienal sanatçıları, tasarımcılar, küratörler, düşünürler, sanatseverler
Oyuna alet olmayın!
İstanbul’un Katline Bienal Desteği!
Son yıllarda İstanbul kenti bir inşaat şantiyesine dönüştü. Özellikle yıllardır göç alan mahallelerde, legal işgallerle soylulaştırma projesi adı altında gerçekleştirilen bu yıkımlar, her mahallede bir isyanı da tetikliyor. Kentler ile çevresinin sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden kurgulanıp birer rant alanı haline getirildiği “kentsel dönüşüm” yağma projesi, yoksulları kent merkezlerinden tasfiye ederek barınma haklarına el koyuyor.
AKP iktidarının yönetiminde doğal kaynakların yağmalandığı, kent tarihinin ve kültürünün yok edildiği, kentlerin kimliksizleştirilip markalaştırıldığı bu operasyonda sermayeye rant alanları sağlamaktan çok daha ötesinde, toplumsal dönüşümü hedefleyen ideolojik bir saldırı söz konusu. Yoksulların sürülüp yaşam alanlarına kurulan güvenlikli siteler, rezidanslar dönüşümün bir “soylulaştırma” projesi olduğunu gözler önüne seriyor. Diğer taraftan da doğal alanlar, tarihi ve kültürel yapılar gasp edilerek yerlerine AVM’ler, lüks oteller, plazalar dikiliyor.
Yıkımlar sırasında ortaya çıkacak toz asbest kısa ve uzun vadede ciddi sağlık problemlerine yol açacak. Enkazlardan çıkan hafriyat sahil kesimlerinde denizin doldurulmasında kullanılıp yeni rant alanları açılacak.
2020 yılında talip olunan olimpiyat hazırlıklarında kent dokusu katledilecek, orman alanları yerleşime açılacak, turist akışı için pek çok mahalle kentsel dönüşüme dahil edilecek. Tabii girilecek ekonomik dar boğaz ise cabası. Daha önce olimpiyatların yapıldığı Barcelona, Pekin, Seul, Atina ve daha birçok kent bu sorunların canlı birer tanığı oldular.
Çizilen bu çerçevenin ışığında bir Eczacıbaşı kuruluşu olan İKSV tarafından düzenlenen ve Koç Holding’in sponsor olduğu 13. İstanbul Bienali’nin “Kamusal Simya” konseptiyle düzenlenmesi son derece ironiktir. Kentsel dönüşüm yağmasının da yatırımcılarından olan bu iki grubun düzenlediği 13. İstanbul Bienali’nin, kamusal alanları işgal edip iktidar ve sermayenin saldırılarını meşrulaştırmaktan başka bir işlevi olmadığı gün gibi ortada. Bu anlamda kentleri pazarlama taktiğinin parçası olan bienaller gibi sermaye destekli sanat etkinlikleri de sistemin kendi sözünü üretmek adına kullandığı araçlardan biri haline dönüşüyor.
AKP’nin sermaye odaklı yeni rant alanları açmak ve toplumsal yaşama müdahale etmek amacıyla başlattığı bu operasyon için Çevre ve Şehircilik Bakanı “kentsel dönüşüme karşı çıkanlar vatan hainidir” açıklamasında bulundu. Bizler iktidarın her türlü baskısına, tacizine, hukuksuzluğuna karşı direnerek “vatan hainliği” yapmaya devam ediyoruz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder